Anoreksikteki Eksikliği Fatoreksik Dolduracak!

Anoreksikteki Eksikliği Fatoreksik Dolduracak!
Bir de en fenası insan artık göbek bölgesinde büyükçe bir doğal can simidiyle, çene altında sarkan bir gıdıyla, giderek büyüyen bir popoyla yaşamaya alışıyor. Kiminin kulağı az duymaya, kiminin gözü hayatla arasına flu bir bant çekmeye başlıyor. Aklım hiç almamıştı, yürürken bacakların birbirine sürtünmesinin ne demek olduğunu. Çocukken, şişmanca bir ahbabımızın anneme, neredeyse ağlamaklı bir ses tonuyla “Şişmanlığın en çok nesinden bıktım biliyor musun? Azcık yürüsem bacaklarımın arası sürtünmekten yara oluyor” dediğini hatırlıyorum.

Kafa kâğıdı eskidikçe, saça kırlar, yüze kırışıklıklar doluyor
Çünkü o zamanlar bacaklarımın yerinde bir çift kibrit çöpü vardı. Üst iç kısımların birbiriyle öpüşmesineyse yıllar…
Ama işte göbeğin sarkmasına da, kolların tombullaşmasına da alışılıyor. Buna ‘yaşlanmak’ deniyor, insan yeni biçimini paşa paşa kabul ediyor, barışıyor. Mağazada small tişörtler hızla geçilip large’lara, x-large’lara ulaşılıyor, insan neyin içine bir daha asla giremeyeceğini biliyor, 36 bedenin yıllar öncesinde kalan tatlı bir hatıra olduğunu kabul ediyor.
Öğrendik ki bilmeyen de varmış. ‘Banu Alkan sendromu’ diye Türkçeleştirebileceğimiz bir hastalık, meğer alınan kiloları bal gibi de örtüyormuş. Beyin fazlalıkları asla kabullenmiyor, üstüne alınmıyormuş.
‘Emzirdikçe veririm’
44 yaşındaki İngiliz Sara Bird’ün geçen hafta yayımlanan ‘Fatorexia: What Do You See When You Look in the Mirror?’ (Fatoreksiya: Aynaya Bakınca Ne Görüyorsunuz?) adlı kitabı, bu hastalıktan mustarip olduğu doktor raporuyla tescillenen ilk kişi olan yazarın hem komik hem de hüzünlü hikâyesini anlatıyor. Kavramı, hastalığı çeken kişi olan Bird bulmuş, “Anoreksiyanın tam zıttı bir durum çünkü. Anoreksikler ne kadar zayıf olursa olsun aynaya bakınca kendisini fazla kilolu görür. Bense aynada incecik bir kadın görüyordum. Acı gerçekle yüzleştiğim güne kadar…” diye anlatıyor.
Sara Bird, iki çocuk annesi bir iş kadını. Uzun boylu, zayıf bir anneye ve gerçekten çok zayıf bir babaya sahip. Kendisi de tüm çocukluk ve gençliğini incecik geçiriyor, ‘uzun bacaklı, atletik yapılı bir kadın’ olarak biliniyor. Herkes onun ne kadar da zayıf, belinin ne kadar da ince, poposunun ne kadar da küçük, yüzünün ne kadar da güzel olduğundan dem vuruyor da vuruyor. Sevgili yönünden bereketli bir hayatı var, işi tıkır, keyfi yerinde. Çocuk doğurmaya karar verinceye kadar…
‘Hanımefendi, obezsiniz!’
Bird’ün 12 ve 8 yaşlarında iki kızı var. İlk kızına hamile kaldığında o kadar çok kilo alıyor ki, herkes ‘Tosuncuk geliyor’ deyip karnını sıvazlamaya başlıyor. Fakat bebek Lottie sadece 2 kilo doğunca Sara Bird’ün dünyası başına yıkılıyor. “Aman canım, o kadar da kilo almadım, zaten emzirdikçe veririm bu üç-beş kiloyu diye düşünmüştüm ama emzirerek sadece üç kilo verdim” diyor Bird.
İkinci çocuğunu doğurduktan sonra sıkı bir diyete giriyor ve yaklaşık 20 kilo veriyor. Ancak kısa sürede 30 kilo alıyor, bir de üstüne, yıllardır birlikte olduğu adam tarafından terk ediliyor. “O kadar kötü bir dönem geçirdim ki… Hem çok kilo almıştım, hem de terk edilmiştim. Kimse beni beğenmiyordu” diye anlatıyor.
O dönemde yeni bir hayat dilimine geçiyor Bird. Fotoğraf çekilirken çocukları mutlaka önüne alıp kendini ‘küçük’ göstermeye, abartılı makyajla dikkatleri yüzüne çekmeye başlıyor. Bir süre sonra onu uzun süredir beğendiğini söyleyen Richard’la çıkmaya başlıyor, şu anda da birlikte yaşıyorlar. “Çok mutluydum, çok iyi vakit geçiriyorduk, yemek yemeye bayılıyorduk” diyor Bird, “Aynaya baktığımda çok güzel bulduğum yüzüme bakıyordum ve kendimi beğeniyordum. Sürekli makyaj malzemesi almaya başladım, topuklu ayakkabılar, dekolte kıyafetler giyiyor, kendimi ‘normal’ kiloda, çok güzel bir kadın gibi hissediyordum.”
Büyüyü bozan, geçen sene Sara Bird’ü muayene eden doktor oluyor. Başka başka dertlerini anlatmak için gittiği doktor, gözlüklerini burnunun üzerine şöyle bir itip kadına bakıyor ve “Hanımefendi, siz obezsiniz!” deyiveriyor. Bird orada öğreniyor ki, yıllardır aynada gördüğü ‘normal’ kadın tam 107 kilo. Uzun süredir tartıya çıkmayan Bird, gerçeği öğrenince şoke oluyor ve yıllardır yapmadığı bir şeyi yapıyor. Gençlik fotoğraflarıyla şimdiki fotoğraflarını yan yana koyuyor, o noktaya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyor.
Sara Bird, kitabı yazarken dünyada pek çok insanın ama özellikle de kadınların bu hastalıktan mustarip olduğunu anlamış. Kavram, tıp literatürüne de girmiş durumda. Fatoreksiya, tıpkı anoreksiya gibi ruhsal bir hastalık olarak tanımlanıyor, tedaviyi psikiyatrlarla beslenme uzmanları birlikte yürütüyor.
Kitabın yayımlanmasından sonra İngiltere’de grup terapilerine başlanmış. “Merhaba, adım Sara Bird, ben bir fatoreksiğim” itirafıyla açılan toplantıda gözyaşları sel oluyormuş. Nihayetinde hassas konu; işi de, aşkı da, aileyi de etkiliyor.
Yerli fatoreksik: Afrodit
Bird kitabı önce kendisi için yazmış, şimdi bu durumdan mustarip herkese adıyor. “Bu uykudan uyanmanız için sadece küçük bir adım” diyor Bird, “Aynaya bakın, gerçekle yüzleşin!”
Peki Türkiye’den örnek var mı? İlk akla gelen, yıllardır vücut ölçülerinin hâlâ ‘90-60-90’ olduğunu iddia eden, hâlâ ne kadar formda ve ince olduğunu anlatıp duran Banu Alkan. Henüz bayatlamamış bir haber şöyle diyor: “Banu Alkan, katıldığı tanıtımda ‘Türkiye’de benden başka 90-60-90 vücutlu ünlü yok’ diyerek şaşkınlık yarattı. Alkan, ‘En çok Marilyn Monroe ve Cindy Crawford’un vücudunu beğeniyorum. Şimdi 90-60-90’a girmeyelim. Hülya Avşar’ın sadece çenesi 90, Seda Sayan’ın tüm boyu 60, Gülben Ergen’in de dili 90. Türkiye’de benden başka 90-60-90 vücut ölçülerine sahip kadın yok. İsterlerse eski filmlerime bakabilirler’ diye konuştu.”
İşte! Kendi ağzıyla yakalanıyor, ‘Eski filmlerime baksınlar’ diyor, aynada hep eski Banu’yu görüyor. Havuz başında, beyaz bikinili, genç ve ince halini. Eh, Türkiye’nin de en azından bir tane fatoreksiği var diyebiliriz…
ELİF TÜRKÖLMEZ

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.