BİLİM DÜNYASI ŞİŞMANLIK KONUSUNDA İKİYE BÖLÜNDÜ

BİLİM DÜNYASI ŞİŞMANLIK KONUSUNDA İKİYE BÖLÜNDÜ
Daha az yiyerek kilo veren insanlarda yağ düzeyinin yanı sıra, yağsız kütlenin de azaldığı herkesçe bilinen bir gerçek. Ne var ki, yağlar erirken yağsız kütlenin de bedenden atılmasının bedeli çok ağır olabilir. Bir başka deyişle, şişmanlıkla obezlik birlikte ele alındığında, buna bağlı ölümler (ABD’de) yılda 325.000 gibi afaki bir sayıdan 26.000 kişi dolaylarına düşüyor.

Danimarka ve Finlandiya’da yapılan bir araştırma kilo vermeyi başarabilen insanlarda vakitsiz ölüm riskinin de artabileceğini ortaya koyuyor.

Yeni bir araştırmaya göre, şişmanlıkla vakitsiz ölüm arasında hiç de öyle sanıldığı gibi yakın bir bağlantı yok.
26 farklı araştırmanın bulgularını bir araya toplayan bir çalışma, sigaranın kapsam dışında bırakılması durumunda bile, şişman olmanın ölüm riskinde normal kilolulara kıyasla çok küçük bir düşüşe yol açtığını ortaya koyuyor
“Kalbim ve bacaklarım sapasağlam, ancak bedenimin geri kalanı ümitsiz,” diyor Stanton Glantz
Kaliforniya Üniversitesi’nde tıp profesörü olan 59 yaşındaki Glantz, resmi ölçütlere göre obezliğin eşiğinde olmasına karşın, turp gibi sağlam olduğunu öne sürüyor ve bir süre önce ülkesinde uzun bir bisiklet turuna çıktığını belirtiyor.
Bu gezi sırasında epey kilo vermiş olsa gerek. Gelgelelim Glantz, sanıldığının tersine, bir gram bile vermediğini ve gezi boyunca domuzlar gibi yemek yediğini söylüyor. Tıbbi verilere bakılırsa Glantz’ın aşırı kilolu olması osteoartritten kansere, şekerden yüksek tansiyona ve kalp hastalığına bir yığın hastalığa yakalanma olasılığını arttırması gerekiyor.
Oysa Glantz’ın egzersiz ve sıkı bir diyetle kilosunu dengede tuttuğu sürece ortada ciddi bir risk olmadığına dikkat çekiliyor. Kimi uzmanlar bu görüşe katılmasalar da, bilimsel kanıtlar Glantz’dan yanaymış gibi görünüyor.
Gelişmiş ülkelerde yaşayanların eski kuşaklara kıyasla genelde daha kilolu oldukları su götürmez bir gerçek.
Ancak giderek salgına dönüşen bu durumun milyonlarca insanın yaşamını tehlikeye düşürdüğü görüşüne artık kuşkuyla yaklaşılıyor.
Kimi uzmanlar kamu sağlığı açısından obezliğin sigarayla aynı kefeye konmasının abartılı olduğunu düşünüyorlar ve “fazla kilolu” sınıfına girenlerin büyük bir bölümünün son derece sağlıklı olduğuna dikkat çekiyorlar. Durum böyle olunca, sağlıklı kilo konusunun belki de yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
BEDEN KÜTLE ENDEKSİ
Günümüzde kişinin fazla kilolu olup olmadığının belirlenmesinde ölçüt olarak beden kütle endeksinden (BKE) yararlanılmaktadır. Kişinin metre olarak boyunun karesinin, kilo olarak ağırlığına bölünmesiyle elde edilen bu değerin 18,5′un altında olması onun düşük kilolu, 18,5-24,9 arasında olması normal, 25-29,9 arası fazla kilolu ve 30′un üzerinde olması ise obez olduğu anlamına gelmektedir.
Bu ölçütlere göre, Britanya’daki erişkinlerin yarıdan çoğu fazla kilolular, beşte biri de obezler sınıfına giriyor.
ABD’de ise nüfusun yaklaşık üçte ikisini fazla kilolu ve obezler oluşturuyor.
Dünya çapında bir değerlendirme ise, yeryüzündeki 6,45 milyar kişinin bir milyar kadarının fazla kilolu ya da obez olduklarını ortaya koyuyor.
Sonuçlar bir hayli şaşırtıcı görünmekle birlikte, kısa bir süre öncesine dek, bunun kamu sağlığı üzerinde nasıl bir etki yarattığı yönünde herhangi bir somut veri yoktu. Fazla kilolu olma ya da obezliğin çeşitli hastalıklarla ilintili olduğundan kuşku yoktu. Ancak, şişmanlığın ne denli tehlikeli olabileceği konusunda hiç kimse kesin bir görüş belirtemiyordu.
SİGARADAN SONRA İKİNCİ
ABD’deki Hastalık Denetim ve Engelleme Merkezi tarafından 2004 Mart’ında yayımlanan bir rapor bu soruya sarsıcı bir yanıt getiriyordu.
Rapora göre, şişmanlık ve obezlik yalnızca ABD’de bile yılda 325.000 kişinin vakitsiz ölümüne neden olmaktaydı. Bu da, ölüme neden olan ancak önlenebilen etmenler arasında obezliğin sigaradan sonra ikinci sırada yer aldığı anlamına geliyordu.
Bu çalışmalar sürerken, kimi uzmanlar da obezliğin kamu sağlığı üzerindeki olumsuz etkisiyle ilgili yaygın görüşü sorgulamaya başladı. Mayıs 2004′te, Kolorado Üniversitesi hukuk profesörlerinden Paul Campos , şişman ya da obez olmanın sağlığı olumsuz etkilediği yönünde yeterli kanıt bulunmadığını konu alan “Obezlik Söyleni” başlıklı bir kitap yayımladı.
Kitabın hemen ardından, New York Rockefeller Üniversitesi’nde görevli olan ve 1994 yılında iştah bastıran leptin hormonu genini bulan Jeffrey Friedman , New York Times’a verdiği demecinde, obezlik patlamasının gerçekte göründüğü boyutta olmadığını, obezliğin görünürdeki tırmanışının zaten fazla kilolu olan kişilerin BKE ölçütleri gereğince obez kapsamına girmelerinden kaynaklandığına dikkat çekiyordu. Bu uygulama obezlik oranına %30′luk bir artış olarak yansımaktaydı. Oysa gerçekte yaşanan olay, zaten kilolu olanların biraz daha kilo almalarıydı.
SAYILAR DÜŞÜYOR
Derken, Nisan 2005′te, yine Hastalık Denetleme ve Engelleme Merkezi’nden Katherine Flegal ve grubu, obezliğe bağlı ölümlerin sayısının topu topu 112,000 kadar olduğunu açıkladı.
Flegal ve arkadaşları şişmanlar sınıfını gözden geçirdiklerinde şaşırtıcı bir bulguyla karşı karşıya geldiler. Buna göre, şişmanlıkla vakitsiz ölüm arasında hiç de öyle sanıldığı gibi yakın bir bağlantı yoktu. Bir başka deyişle, şişmanlıkla obezlik birlikte ele alındığında, buna bağlı ölümlerin yılda 325,000 gibi afaki bir sayıdan 26,000 kişi dolaylarına düştüğü görülüyordu.
Araştırma sonuçları bilim çevrelerini velveleye verdi. Bir araştırmacı Flegal’in raporunu yerden yere çalarken bir başkası göklere çıkarıyordu.
Bunun üzerine Harvard Üniversitesi Kamu Sağlığı Fakültesi obezlik ve ölüm konulu bir sempozyum düzenledi. Sempozyum yerleşik görüşü savunanların zaferiyle sonuçlandı. Eleştirmenlerin çoğu, şişmanlığın görünürde savunulan etkisinin yapay olduğuna, bunun normal kilolular sınıfının sigara içenler ya da tanı konmamış ölümcül hastalıkları olanlarla dolup taşmasından kaynaklandığına dikkat çekiyorlardı.
ŞAŞIRTAN BULGULAR
Sigaranın kilo yitiminin yanı sıra, çok sayıda ciddi hastalığa da yol açtığı bir gerçek. Öyle ki, sigara içenlerin ve tanısı konmamış ölümcül hastalıkları olanların normal kilolular sınıfında fazlasıyla şişirilmiş bir biçimde yansıtıldığını düşünmek de insana mantıklı gelebilir.
Bu bulguların ciddiye alınması gerektiğine inanan Glantz de, “Bir istatistik uzmanı olarak, bu araştırmanın son derece titiz bir çalışma olduğunu ve kanıtların kolay kolay çürütülemeyeceğini düşünüyorum. Öte yandan, Harvard uzmanlarının eleştirileri bana hiç de mantıklı gelmiyor,” diyor.
Elde ettiği bulgular Flegal için de, en az ötekiler denli, şaşırtıcıydı.
Ancak bu konuyu biraz daha eşelediğinde şişmanlıkla ölüm arasındaki bağlantının incelendiği ve kilolular sınıfına girenlerde ölüm riskinin obez ya da “normal” kilolulara kıyasla daha düşük olduğu sonucuna ulaşan çok sayıda başka araştırmanın da olduğunu gördü.
Örneğin, son dönemlerde yapılan ve 26 farklı araştırmanın bulgularını bir araya toplayan bir çalışma, sigaranın kapsam dışında bırakılması durumunda bile, şişman olmanın ölüm riskinde normal kilolulara kıyasla çok küçük bir düşüşe yol açtığını ortaya koymaktaydı. Flagel, “İnsanlar şişmanlıkla ölüm arasında sıkı bir bağlantı olduğu yönünde bir yığın kanıt olduğunu sanıyor. Oysa, gerçekte böyle bir durum söz konusu değil” diyor.
YENİ TANIMLAR GEREK
Tüm bunların doğru olması durumunda dünya nüfusunun büyük bir bölümünü fazla kilolu insanların oluşturmasından kaynaklanan sıkıntının da ortadan kalkacağına dikkat çeken Glantz, artık tüm dikkatlerin aşırı kilolulara çekilmesi ve BKE ölçütlerinin yeni baştan gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyor ve, “Şişmanlığın tanımı ışığın hızı ya da pi sayısı gibi değişmeyen bir değer değil. Halihazırda normal ya da ideal kilo olarak kabul edilen değer son derece düşük bir değer,” diyor.
Ancak, Flegal’in elde ettiği bulgular doğru olsa bile, BKE değerlerinin değişmesi gerektiği görüşüne herkes katılmıyor ve araştırmanın yalnızca şişmanlığa bağlı ölümlerin hesaplanması konusundaki fazlalığı ortadan kaldırdığına, oysa kilo sorununun bundan ibaret olmadığına dikkat çekiliyor.
Ölümlerin hesaplanmasında yaşanan bir sorun, değerlendirme yapılırken insanların yaşam biçimlerinin dikkate alınmamasından kaynaklanıyor.
Illinois Üniversitesi salgın hastalıklar uzmanı S. Jay Olshansky olaya yalnızca ölüm oranı açısından yaklaşıldığında gerçek boyutunun gözden kaçırıldığına parmak basıyor ve”Kilolu insanlar hemen ölmeseler bile ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirler,” diyor.
ŞİŞMANLIĞIN DİĞER SORUNLARI
Örneğin, hipertansiyon ve yüksek kolesterole karşı etkili ilaçların her geçen gün daha çok sayıda kilolu insanın ömrünü uzattığı yönündeki kanıtlar giderek artıyor.
Ancak bu durum onların sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürdükleri anlamına gelmiyor. “Kilolu olmakta herhangi bir sakınca görmemek, salt daha iyi çözümlere ulaşıldığı için HIV’e yakalanmanın hiçbir sakıncası olmadığını düşünmek kadar saçma bir davranış olur” diyor Olshansky.
Ölümlerin sayılara dökülmesiyle ilgili bir başka sorun da, günümüzde obez ya da aşırı kilolu olan çocukların daha ileri yaşlarda karşılaşabilecekleri tehlikeleri örtbas ediyor olabileceği. Uzmanlar bu çocukların doğallıktan son derece uzak koşullarda büyüdüklerini ve bu durumun uzun erimde sağlıkları üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini belirtiyorlar.
Tıptaki gelişmeler aşırı kilolu binlerce kişinin yaşamını kurtarıyor olabilir, ama bu söz konusu gruba giren insanların ölüm olasılığının görünürde neden normal kilodaki insanlara kıyasla daha düşük olduğuna herhangi açıklama getirmiyor.
KASLAR VE YAĞLAR TARTIŞMASI
Willett az biraz kilolu olmanın yalnızca yaşlılıkta kemiklerdeki kırık çıkıklar ve menopoz öncesinde meme kanserine yakalanma açısından olumlu bir etkisi olabileceğine, bunların dışında fazla kilonun kişiye herhangi bir yarar sağlamayacağına dikkat çekiyor.
Gelgelelim Flegal bu konuya da kendince bir açıklama getiriyor ve aşırı yağlanmanın sakıncalarına katılmakla birlikte, insan bedeninde ağırlığı yaratanın yalnızca yağ olmadığını, kas, kemik, organlar ve bağlayıcı dokuları gibi “yağsız kütlenin” de göz önünde tutulması gerektiğine inanıyor.
Uzmanlar araştırmanın tek işlevinin BKE’nin kusurlu yönlerini gözler önüne sermek olduğuna, Flegal’in şişmanlığı sağlık açısından artı bir puan olarak görmesinin ardında “yağsız kütlenin” yatabileceğine parmak basıyorlar.
Kasın yağdan çok daha ağır tarttığına, bu nedenle de güçlü kuvvetli ve son derece sağlıklı bir atletin BKE değerinin de genellikle yüksek olacağına dikkat çeken New York Albert Einstein Tıp Okulu uzmanlarından Howard Strickler, fazla kilolular arasında ölümlerin giderek azalmasının zinde bir beden ve gelişmiş kasların insan sağlığı üzerindeki olumlu etkinin bir yansıması olabileceğine inanıyor.


ZAYIFLAMADA VAKİTSİZ ÖLÜMLER
İyi de, kilosu normal olanlar arasında da en az şişmanlar grubundaki kadar güçlü ve yapılı insan olduğuna göre, normal kilolular arasındaki ölümlerin genelde şişmanlar grubundan biraz daha yüksekte seyretmesine ne demeli?
Bunun nedeni kasların ağırlığından çok, yağsız kütlenin yitirilmesinin şaşırtıcı bir biçimde kişinin sağlığını da olumsuz etkilemesinden kaynaklanıyor.
Geçen yılın haziran ayında Danimarka ve Finlandiya’da yapılan bir araştırma kilo vermeyi başarabilen insanlarda vakitsiz ölüm riskinin de artabileceğini ortaya koyuyor.
Daha az yiyerek kilo veren insanlarda yağ düzeyinin yanı sıra yağsız kütlenin de azaldığı herkesçe bilinen bir gerçek. Ne var ki, yağlar erirken yağsız kütlenin de bedenden atılmasının bedeli çok ağır olabilir.
Kopenhag Üniversitesi’nden Thorkild Sorensen önderliğindeki araştırma, 1975 yılında kilo verme girişiminde bulunup bunu başaran şişman ve obezler arasında 1999 yılına dek ölenlerin sayısının kilo vermeye hiç niyetlenmeyenlere kıyasla iki kat daha fazla olduğunu belirtiyor.
Sorensen kilo vermenin ölüm riskini neden arttırdığı konusuna kesin bir açıklama getiremiyor. Ancak bu durumun yağsız kütle yitimiyle ilintili olabileceğine inanıyor ve yağsız kütle düzeyi ne denli düşükse ölüm riskinin de o denli yüksek olduğunu kanıtlayan çeşitli araştırmalara dikkat çekiyor.
Ancak araştırması oldukça küçük kapsamlı olduğundan, insanlara kilo vermeye çalışmamaları yönünde bir uyarıda bulunmak için henüz yeterince kanıt bulunmadığını belirtiyor.
Bu arada, Boston Çocuk Hastanesi obezlik uzmanlarından David Ludwig hayvanlar üzerinde yapılan ve beyaz ekmek gibi karbonhidrat düzeyini arttıran yiyeceklerin kesilmesinin yağları eritmesine karşın yağsız kütle yitimine yol açmadığını ortaya koyan çok sayıda eski araştırmaya dikkat çekerek “Tüm beslenme düzenlerinin yağsız kütle ve yağlar üzerinde mutlaka aynı etkiyi yarattığını düşünmek çok yanlış olur,” diyor.
Tüm bunlar şekerli içeceklere çoktan veda eden Stanton Glantz’ın kulaklarında müzik etkisi yaratabilir. BKE değerlerine göre obezliğin eşiğinde olan Glantz, yine de kalbinin sapasağlam olduğunu ve bedeninde bol miktarda yağsız kütle bulunduğunu biliyor ve “Bunlar insanın dış görüntüsünden çok daha önemli özellikler” diyor. Flegal’in bulguları doğruysa, daha yıllar yılı sağlıklı bir yaşam sürdürmesi de işten değil.
Rita Urgan New Scientist 26 Kasım 2006

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.