Tek başına yaşamak yalnızlık anlamına gelmiyor

Tek başına yaşamak yalnızlık anlamına gelmiyor
Şimdilerde, tarihin herhangi bir dönemindekinden daha fazla insan yalnız yaşıyor. Artık internet sayesinde tek başına yaşamak yalnızlık anlamına gelmiyor.

Tek başına yaşama düşüncesi eskiden, endişeyi ve yalnızlığa dair görüntüleri çağrıştırırdı. Âşıklar şehri Paris’teki hanelerin yarısından çoğunda tek kişi yaşarken, sosyalist Stockholm’de bu oran yüzde 60′ı buluyor.
Ama şimdi dünyanın en ayrıcalıklı insanları, ellerindeki imkânları mahremiyet ve kişisel alan satın almak için kullanıyor
Ekonomik şartlar elverdiğinde yalnız yaşamaya karar vermek, karmaşık kültürlerde yaygın bir davranış.
Amerikalılar kendi ayakları üzerinde durma özellikleri ve bireyci kültürleriyle övünse de, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya’daki tek kişilik hanelerin oranı ABD’dekinden daha büyük. Yalnız yaşayanların sayısının en hızlı arttığı ülkelerin üçü (Çin, Hindistan ve Brezilya), aynı zamanda en hızlı büyüyen ekonomiler. Yalnız yaşamak, her biri çağdaş hayatın değer verilen özellikleri olan özgürlük, kişisel kontrol ve kendini gerçekleştirmeyi destekliyor. Ayrıca yalnız yaşamak artık izole ve daha az sosyal bir hayatı çağrıştırmıyor. Yaklaşık on yıl süren bir araştırmada, yalnız yaşayan 300′ü aşkın kişiyle konuştuktan sonra, tek başına yaşamanın daha az değil daha çok sosyal etkileşime imkân tanıdığı sonucuna ulaştım. Uzun zamandır gruplarla ve çekirdek aileyle tanımlanan türümüz, dünyadaki toplumlar birbirine çok bağımlı hale geldiği için, yalnız yaşama oranını çelişkili biçimde artırdı.
Dinamik piyasalar, büyüyen şehirler ve açık iletişim sistemleri, modern özgürlüğü daha çekici kıldı. Bunlar bize yalnız yaşarken, başkalarıyla istediğimiz zamanda ve biçimde ilişki kurma olanağı sağladı. Aslında yalnız yaşamak sosyalleşmeyi kolaylaştırabiliyor zira aile yükümlülüklerinin yokluğunda, bekârların sosyal etkinliklere katılmak için daha çok boş zamanı oluyor. Bekârların evlilere kıyasla, arkadaşları ve komşularıyla vakit geçirme, restorana gitme, sanat kurslarına ve derslere katılma şansı daha yüksek. New York’taki Cornell Üniversitesi’nden Sosyolog Erin Cornwell, (ABD nüfusunu ulusal açıdan temsil eden bir örnekleme dayanan) Genel Toplum Anketi’nden 2000-2008 arasında çıkan sonuçları inceledi.
Cornwell 35 yaş ve üzeri bekârların, komşuları veya arkadaşlarıyla sosyal bir gece etkinliğine katılma olasılığının, eşiyle veya sevgilisiyle yaşayanlardan yüksek olduğunu buldu. Yine Cornell’da sosyolog olan kocası Benjamin Cornwell 2008′de, Amerikan Sosyoloji Dergisi’ndeki bir makalenin başyazarlığını yaptı. Makale, yetişkin bekârların evli akranlarıyla aynı sayıda arkadaşı ve tartışma grubundan tanıdığı olduğunu, sosyalleşme olasılıklarının da daha büyük olduğunu gösterdi. Anketler, evlilerin bekârlara göre evde daha çok zaman geçirdiğini de gösteriyor.
Büyük banliyö evlerinde oturanlar, genelde yalnız kalmak için şahsi odalarına çekiliyor. Modern bir ailenin aynı odadaki bireylerinin akıllı telefona, bilgisayara, video oyununa veya televizyon programına gömülmüş şekildeki görüntüsü, klişe oldu. Evde yalnız olmak, hücre hapsine benzemiyor. Bizi bir dünya insan, bilgi ve fikirle tanıştıran internetin, insanları hakiki arkadaşlıktan ve ilişkilerden koparmadığı anlaşılıyor. Bugün ABD’de 18 ila 34 yaş grubundaki 5 milyon kişi yalnız yaşıyor. Bu sayı 1950′dekinden 10 kat fazla. Ama yalnız yaşayanların çoğunluğu orta yaşlı. 35-64 yaş grubundaki 15 milyon kişi yalnız yaşıyor. Yalnız yaşamayı seçenler, yapılan görüşmelerde buna sebep olarak, en kötü şeyin yanlış kişiyle birlikte yaşamak olduğunu söyledi.
New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nden sosyolog Deborah Carr’ın araştırmasına göre, eşleri öleli 18 ay olan ileri yaştaki erkeklerin dörtte biri ve kadınların altıda biri, yeniden evlenme niyeti olduğunu söylüyor. Erkeklerin üçte biri ve kadınların yedide biri, ileride birisiyle çıkmayı düşünüyor. Dört erkekten sadece biri ve 11 kadından birisi, birisiyle hemen çıkmayı istiyor.
Yaşlı dulların ve boşanmış insanların çoğu yalnız yaşıyor. Ekonomist Kathleen McGarry, “Gelirleri arttığında ve nasıl yaşayacaklarına dair seçim şansları olduğunda, bu insanlar yalnız yaşamayı seçiyor. Bağımsızlıklarını satın alıyorlar” diyor. Chicago’da 1995′te yaşanan aşırı sıcaklarda tek başına ölen yüzlerce insan hakkında araştırma yaparken, sağlıkları bozuk bazı yaşlı insanların tehlikeli biçimde izole olduğunu gördüm. Avrupa’da 2003′teki aşırı sıcaklarda binlerce yaşlı öldü. 65 yaşından büyük kişilerin çoğu, önceki kuşaklardan çok daha uzun süre boyunca evde tek başına yaşıyor. Yeni olan, büyük çoğunluğun diğer seçeneklere kıyasla yalnız yaşamayı seçmesi. Bunlar bu ayrıcalık uğruna eve ve ev hizmetlerine daha çok para harcamaya razı.
Sorunlu ekonominin, iyi iş bulamayan genç yetişkinlerin çoğunu ebeveynlerinin yanına taşınmaya zorladığı doğru. Ama ABD’de 20-29 yaş grubunda yalnız yaşayanların oranı, hafifçe azalarak 2007′deki yüzde 11.97′den, 2011′de yüzde 10.94′e indi. Genel nüfusta, yalnız yaşamak mutlak ve oransal anlamda yaygınlaştı. ABD’deki son nüfus sayımı raporuna dayalı hesaplamaya göre, bugün 32 milyondan fazla Amerikalı yalnız yaşıyor.
Bu rakam 2000′de 27.2 milyon, 2010′da 31 milyondu. Tüm işaretler, yalnız yaşamanın gelecekte, yetişkinliğin her aşamasında ve insanların kendilerine ait bir mekâna kavuştuğu her yerde daha da yaygınlaşacağını gösteriyor.
THE NEW YORK TIMES

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.