ÇOCUĞUMU ÖLDÜRÜR MÜYÜM?

ÇOCUĞUMU ÖLDÜRÜR MÜYÜM?

Ayşe yeni anne olmuştur. Bebeği iki aylıktır. Zeminde bir eğrilik var mı, tahtalardan biri çürümüş olabilir mi, ayağı bir şeye takılabilir mi? Bu kontrol etme fiili, lafın gelişi değil gerçekten süreklidir. Yirmi dört yaşındadır. Bebek bakmayı yeni öğrenmektedir.

Büyük bir korkusu vardır Ayşe’nin: Bebeğini kazara düşürüp öldürmek!
Istırabın büyüklüğünü düşünebiliyor musunuz? İnsanın minicik yavrusunun ölümüne sebep olması! Sürekli evin zeminini kontrol eder Ayşe
Bebeğe bakmadığı saatlerin neredeyse tamamı evin döşemesine sağdan bakmak, soldan bakmak, döşemenin sağlamlığını elle kontrol etmek, şüpheli yerlere ayakla pat pat yapmak, zeminde kabartı var mı yok mu incelemekle geçer. Tekrar inceler, tekrar inceler, tekrar, tekrar, tekrar…
Ha, bir de zemin kontrolünden arta kalan zamanlarda el yıkar Ayşe. Maazallah mikrop kaparsa da bunu bebeğine bulaştırırsa, bebeğin küçücük bünyesi de zalim mikropla baş edemezse, Ayşecik de bir tanecik yavrusunu daha süte doymadan mezara vermek zorunda kalırsa… El yıkamalar günde 60′ı bulur.
Bebeğini emzirirken, onu severken, onunla oynarken de sürekli zemini ve mikropları düşünür müşfik anne. Evet sevgi doludur kalbi gerçekten. Sevgi doludur ama anne olmanın, yavrusunu koklamanın, yavrusuna sarılmanın zevkini alamaz. Bedeni bebeğiyle birliktedir, lakin aklı evin döşemesindedir, mikroplardadır.
Aylar geçtikçe daha korkunç bir takıntı Ayşe’yi esir alır:
-’Ya çocuğumu camdan atarsam! Bir an irademi kaybedersem ve bebeğimi beşinci kattan aşağı sallayıverirsem!’
Evlat katili olmak düşüncesi hem dehşet vericidir hem de utanç vericidir. Önce kimseye söylemez bu takıntısını Ayşe. Çocuğu kucağındayken balkona çıkmaz, cam kenarlarına yaklaşmaz, merdiven tırmanmaz.
Bir gün bebeği emzirirken yeni bir takıntı eklenir eskilerine:
-’Ya bebeğimi kollarımda sıkarak öldürürsem!’
Önce bu düşüncenin mantıksızlığını kendine telkin eder Ayşe. Dünyadaki milyarlarca anneden kaçı bebeğini sıkarak öldürmüştür? Ama takıntıyla baş etmek kolay değildir. Emzirme işi tam imkansız hale gelmişken, Ayşe takıntılarını yakınlarına açar, bebeği başka birine tutturur, öyle emzirir. Artık bebeğini kucağına alamaz Ayşe.
Emzirme çağı, çaresizliğin yarattığı bu enteresan yöntemle atlatılır, bebek sofraya oturmaya başlar. Çorba, köfte, Allah ne verdiyse yemeye başlar müşfik annenin çocuğu. Anne baba da ekmeği kesip yemeğin salçasına banarlar, salataya çatal sallarlar. Günlerden bir gün Ayşe bir bıçağa bakar bir bebeğine bakar, bir bıçağa bir bebeğine…
-’Ya bıçağı bebeğime saplarsam! Ya bir an kontrolümü kaybedersem!’
Ve sonunda sofralar da ayrılır. Ayşe, çocuğuyla aynı masaya oturmaz olur. Dehşetli takıntıların anneye verdiği dayanılmaz acıyı düşünebiliyor musunuz? Peki acaba çocuk ne hisseder? Annesinin kendisini dağlar kadar sevdiğinin farkında mıdır? Yoksa kucağa alınmamış, sofrada yalnız bırakılmış bir çocuk mu görecektir geçmişine baktığında?

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.