Yaşlanmayı engellemek mümkün

Yaşlanmayı engellemek mümkün
Hayatı tam anlamıyla yaşamak için sağlıklı olmanın en önemli koşul olduğunu hatırlatan Dr. Öyleyse uzun ve sağlıklı bir yaşam için karar alma ve bedenimize sahip çıkmanın tam zamanı!
İnsanların kendi sağlıklarına bakış açısı ve yaşlanmaya karşı pozitif tutumları yaşam kalitesini artırıyor. Ama bugün şunu biliyoruz ki; yaşla ve yaşam biçimiyle ilişkili hastalıkları önleyerek yaşlanma sürecini yavaşlatmak ve sağlıklı yaşlanmak mümkün.
Uzmanlar, yaşla ve yaşam biçimiyle ilişkili hastalıkları önleyerek yaşlanma sürecini yavaşlatmanın ve sağlıklı yaşlanarak yaşlılıkta görülen hastalıklar ve olumsuzluklardan korunmanın mümkün olduğunu belirtiyor. İşte uzun ve sağlıklı bir yaşam için alınması gereken kararlar ve uygulanması gereken yöntemler…
Herkesin kendi sağlığı için sorumluluk alma ve “sağlıklı yaşam biçimini” seçme zamanı geldi de geçiyor bile… Yaşlanmayı durdurma, yavaşlatma ya da gençleşme ve daha uzun yaşama hayalleri tarihin başından beri hep var olmuş
Hülya Parıldar, “Amaç, insanları, hastalık riskleri en az olacak şekilde fizyolojik ve psikolojik olarak güçlendirmek…
Yalnızca hastalıklara odaklanmayıp bedenin doğal dengesini korumaya çalışmak, yeni sorunların ortaya çıkmasını önlüyor ve sağlıklı kalmayı sağlıyor. Günümüzdeki ve gelecekteki klinik uygulamalar, kişinin hastalıklara yatkınlığını saptama ve çevresel tetikleyici durumlardan uzak tutmayı temel almaktadır.
Bireyler buna göre yaşamlarını düzenleyebilirler. Ancak, her insanın kilo verme çabaları, nikotinle savaşı, egzersiz konusundaki sıkıntıları, günlük hayatın koşuşturması içinde yaptığı besin tercihleri, stresle baş etme derecesi ve sağlıklı bir yaşlanma için istek ve gereksinimleri farklıdır. Biz bu farklılık ve ihtiyaçları belirleyip, gerekli desteği sağlamak doğrultusunda organize olduk. Bu programlar, koruyucu hekimlik alanındaki en son yöntemleri kullanarak gerçekleştiriliyor” şeklinde bizleri bilgilendiriyor.
“Anti-aging” yerine “Sağlıklı Yaşam”
‘Anti-aging’ uygulamalarının özellikle son yıllarda hızla arttığını ve büyük bir pazar oluşturduğunu söyleyen Dr. Parıldar, “Bu uygulamalar, ileri yaştaki nüfusun artması, yaşlanma ile ilgili görüşlerin değişmesi, sağlık alanındaki olanakların çoğalması, kültürel etkiler, kısa süreli ve olumlu sonuçların alınabilmesi, iletişim olanaklarının artması, kesin kanıtları beklemek için zaman olmaması gibi nedenlerle İlgi çekmeye devam edecektir. Ama biz sağlıklı yaşlanma için öncelikle sağlıklı bir yaşam şeklinin benimsenmesini istiyoruz” diyor ve günümüzdeki ‘anti-aging’ uygulamalarından şöyle söz ediyor:
“Yaşlanmanın dışardan görünen etkilerinin maskelenmesi, gençleştirme ve güzelleştirme esaslı uygulamalar var; bunlar arasında besin, vitamin ve mineral takviyeleri, dermatokozmetik, estetik ve plastik cerrahi uygulamaları ve diğer girişimleri (örn. botoks ve dolgu maddeleri, doku kültürü ve fibroblast enjeksiyonu, saç nakli/ekme/ekleme, mezoterapi, tıbbi kamuflaj, mikropigmentasyon, mikropeeling, radyofrekans, lazer ve IPL uygulamaları, cilt bakım ve rejuvenasyonu, endermoloji vd.) sayabiliriz. Bu gruptaki büyük bir sektörü, cildin yaşlanmasını önlediği veya geriye çevirdiği iddia edilen ürün ve uygulamalar oluşturuyor.
Cilt yaşlanması çok etkenlidir; yani genetik yapı ve çevresel etkenler ile deri elastikiyetini kaybeder, leke, kırışıklık sarkma gibi değişiklikler oluşur, öncelikli olan koruyucu Önlemlerin alınmasıdır. Yaşam biçimi değişiklikleri, yani beslenme, egzersiz, nemlendirme, yoğun UV ışınlarından korunma gibi. Peki ama mucize krem, ilaç ya da yöntem var mıdır? Piyasada bulunan tüm dermatokozmetik (vitamin A türevleri, meyve asitleri, C ve E vitaminleri, Alfa lipoik asit, DMAE, Q10 karbon peptidler, yeşil çay, üzüm çekirdeği ekstresi, kinetin gibi büyüme faktörleri ve soya izoflavanoidleri içeren) ürünler ile diğer girişimsel yöntemlerin işlemlerin kırışıklık ya da hücre yenilenmesi üzerindeki etkileri kişiye Özeldir ve olumlu sonuçlar alınabilmektedir.
‘Anti-aging’ uygulamaları içinde, yaşam süresini uzatma, yaşlanmayı durdurma ve hatta geriletmeye yönelik çabalar da var. Çeşitli ilaç ve destek ürünlerini (hormon takviyeleri, vitamin kokteylleri ve antioksidanlar) içeren bu ‘tedavi’ şekillerinin her biriyle ilgili istenilen bilimsel kriterlere uygun ve uzun süreli çalışmalar günümüzde halen sürdürülmektedir. Ayrıca henüz insanlarda kanıtlanmamış olmasına rağmen kalori kısıtlamasının pek çok hayvan türünde yaşam süresini uzattığının gösterilmiş olması, bunu taklit edecek ilaç ve formül arayışını da başlatmıştır. Yaşlanma alanındaki heyecan verici diğer gelişmeler ise kök hücre çalışmaları, klonlama gibi genetik mühendislik ve moleküler tıp alanlarında olmaktadır.
Sağlık alanında büyük ilerlemeler yarattığı/yaratacağı kuşkusuz olan bu gelişmelerin hastalıklı organları değiştirme veya yenilemesi ile ömrü uzatabilmesi mümkün olabilir ancak, bedenin tüm doku ve organlarının daha genç olanları ile değiştirilip yenilenmesi pratik bir uygulama olmasa gerek!
Günümüzde moleküler genetikteki ilerlemeler ile genetik ve yaşa bağlı hastalıkların etkin tedavisi (gen tedavisi) yolunda önemli adımlar sağlanabilecektir. Ancak yaşlanma sürecinden doğrudan sorumlu tek bir gen olmaması nedeniyle, bilim adamlarının genetik mühendislikteki ilerlemeler ile yaşlanma sürecini doğrudan etkilemesi bugün itibariyle şüpheli görünmekte. Buna karşılık 2003 yılında tamamlanan insan genom projesi, hatalı yaşam biçimi seçimleri ve çevresel zararların yaşın ilerlemesiyle birlikte vücudumuzun direnme gücünü azaltarak pek çok hastalığa zemin oluşturduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bugün belli bir genin işlevini moleküler düzeyde etkileyen faktörleri tam olarak anlamaktan uzak olsak da, protein ve genlerin işlev ve açılımlarının tam anlamıyla çözülmesiyle, hastalıkların erken tanı ve tedavisindeki olanaklar çok artacak ve bu bilgiler koruyucu hekimlikte giderek daha fazla kullanılır hale gelebilecektir.

Bu gelişmelerin yanı sıra, geleneksel tıbba bütünleyici yaklaşım gereksinimi, ilaç etkileşimleri, kültür ve inanışlar gibi nedenlerle tamamlayıcı/alternatif tıp uygulamaları da tüm dünyada giderek yaygınlaşmakta ve anti-aging merkezlerinde yer almaya başlamaktadır. Bunları, alternatif medikal sisteme dayalı tedaviler (akupunktur, ayurveda, homeopati gibi) biyolojik kökenli tedaviler (bitki, vitamin, mineral ve hayvansal ürünler, şelasyon terapisi gibi), beden üzerinde manuel uygulamaya dayalı tedaviler (şiroprakti, terapötik masaj, refleksoloji gibi), enerji tedavileri (Reiki, Qi qong gibi), beden zihin egzersiz (yoga, Tai Chi Chuan gibi) ve tedavileri (meditasyon, hipnoz gibi) ile medikal SPA, talasoterapi uygulamaları olarak özetleyebiliriz.
Yaşlanmayı, hastalıklardan korunarak yaşayabiliriz!
Yaşlanmanın etkilerini önlemek için tek bir mucizevi formülün olmadığı ama yaşlanma sürecinde karşılaşılan durumları yavaşlatma konusunda bir strateji geliştirilebileceğine inandığını ve “anti-aging” yerine, “sağlıklı yaşam ve koruyucu hekimlik uygulamaları” üzerinde durduğunu belirten Dr. Hülya Parıldar, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Dünyada yüz yaşını aşanların toplu olarak bulunduğu bazı izole yerler olduğunu (Sardunya adasındaki Orroli köyü, Japonya’deki Okinava adası, Güney Amerika’da Vilcabamba yerlileri, Himalayalar’da Hunzalar) hepimiz biliyoruz. Bu anlamda üzerinde en çok durulan konu, evrensel bir yaşlanma veya ‘normal’ bir yaşlanma sürecinin olup olmadığıdır. Ancak tıp biliminin ortaya koyduğu bir gerçek var; genler her ne kadar ömrün uzunluğunu belirleyebiliyorsa da, yaşlanma süreci çevresel faktörlerden etkileniyor…
Özellikle yaşa bağlı hastalıkların ortaya çıkmasını hızlandıran davranışlardan yani; sigara ve aşırı alkol tüketimi, UV ışınlarına aşırı derecede maruz kalma ve şişmanlıktan kaçınmak ve sağlıklı davranışları, egzersiz ve sağlıklı beslenme tarzını benimsemekle her yaşta sağlıklı ve formda kalınabilir!
Sonuç olarak; hastalık ve temelindeki mekanizmaları ortaya koyan erken ve güvenilir tanı yöntemleri geliştirmek, bireyleri sağlıklı yaşam tercihlerine yönlendirmek ve hastalık ve sorunlar için etkili tedavi yöntemleri uygulamak yoluyla uzun ve kaliteli bir yaşam sağlanabilir ve önemli olan kişilerin, mevcut olanakları kullanarak beden ve yaşamlarına sahip çıkma isteğidir.”
Kilo kontrolü
Kilo kontrolünü sağlamada, sağlıklı davranışları tüm yaşamınızda kullanılabilecek şekilde yerleştirme, başarının temelini oluşturuyor. Bu program dâhilinde öncelikle mevcut sağlık durumu ve kilo almaya yol açabilecek durumları belirleme, kilo kontrolündeki etkenleri ortaya koyma, kişiye yeterli ve sağlıklı besin seçenekleri sunma, yaşamına yerleştirme ve psikolojik açıdan hazırlama esas alınmaktadır. Aşırı kilolu olanlar, diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol, uyku apnesi, tiroid hastalıkları gibi özel sağlık sorunları olup, kilo kontrolüne ihtiyaç duyan ya da mevcut kilosunu korumak isteyen ve böylece yaşam kalitesini artırmayı amaçlayan kişiler için ayrı paket programlar düzenlenmektedir.
Psikolojik destek
Yarım gün, 1 gün veya 2 günlük grup çalışmaları şeklinde düzenlenen bu programda, çalışma ortamı içinde problemlerle ve stresle baş etme teknikleri psikolog yönetiminde veriliyor. Stresi yaşam kalitesini artıracak şekilde olumlu yöne çevirme yöntemleri belirleniyor. Çeşitli nefes alma ve rahatlama teknikleri öğretiliyor.
Şirketlere özel sağlıklı yaşam programları
Şirketlere, ‘çalışanlarının sağlık ve mutluluğunu’ esas alarak ihtiyaca göre belirlenen kişisel veya grup programları hazırlanıyor. Çalışanların sağlık risk değerlendirmeleri, stres yönetimi, sağlıklı beslenme, sigarasız yaşam için motivasyon, işyerinde ergonomi ve egzersiz seçenekleri, kaza ve yaralanmaları önlemede ilk yardım konuları öncelikli olarak ele almıyor. Bakılanlar: cildin yaşlanmasını engellemek, yaşlanmayı durduran yoga, cilt yaslanmasina nasil engel, cilt yaşlanmasını engelleme, cilt yaşlanmasını önleyen ilaçlar

admin hakkında 18864 makale
Öylesine bir hasdta

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.